25 Aralık 2009 Cuma

Cinsel isteği arttırıyor !


Domates ve kayısı yiyerek cinsel hayatınızı güçlendirebilirsiniz...
Eski çağlardan beri insanoğlunun ilgisini çeken afrodizyaklar, özellikle Uzakdoğu kökenli öğretilerde geniş biçimde yer alıyor. Sözgelimi, seks sanatı olarak bilinen Taoculuk' ta besinler "yin" ve “yang" olarak ikiye ayrılıyor. Kadınlar için yin, erkeklere için yang türü besinler öneriliyor. Yin yeşil ve lifli sebzeler, az miktarda balık eti ile meyve ve baklagillerden oluşuyor. Yang gıdalar ise; tuzlu ve fazla pişmiş yiyecekler ile kök bitkiler, hayvansal besinler ve hububatları kapsıyor. Taocu felsefede, insanların tavsiye edildiği şekilde beslendikleri takdirde, her zaman mükemmel bir cinsel yaşam sürdürebilecekleri iddia ediliyor.

Hindistan'daki bazı yoga öğretilerinde fazla şekerli yiyeceklerden kaçınılması istenirken, Çinliler polen içeren gıdalar alınmasını tavsiye ediyorlar.

Beslenmenin insan yaşamında doruğa çıktığı zamanın başlangıç noktası, anne karnındaki döneme rastlıyor. Yani cinsel hayatımızın ne kadar renkli ve etkili olacağı annemizin karnındayken şekillenmeye başlıyor.

Diyabet ve Beslenme Uzmanı Prof. Dr. Nazif Bağrıaçık bu konuda şu bilgileri veriyor: Besinleri; proteinler, karbonhidratlar, yağlar, su, vitamin ve mineraller olarak 6 gruba ayırabiliriz. Bunların çoğu, kalori sağlayan, günlük hareketi temin eden besin kaynaklarıdır. Yani bir tür yakıt. Ama vücudun kalıcı maddeleri protein, vitamin ve minerallerdir. Bunlar organizmanın esas yapı taşını oluştururlar. İşte, seksüel organların ve hormonların gelişimi de anne karnında, bu yapı taşlarının konmasıyla başlıyor. Bu evrede eksik ve kötü beslenme, açlık gibi durumlar, çocukta bir fonksiyon eksikliğine neden olabiliyor.”Prof. Dr. Bağrıaçık, seks yaşamı için ikinci önemli evrenin gelişme yaşı olarak adlandırılan ergenlik dönemi olduğunu söylüyor ve şöyle devam ediyor: Bu dönemde yetersiz beslenme kadar aşırı beslenmenin de olumsuzlukları görülüyor. Şişmanlık, oburluk, fazla yağlı gıdalarla beslenme gibi alışkanlıklar cinsel organların fonksiyonlarını engelleyen veya azaltan etki yapıyor. Bir erkek çocuk 7-12 yaş arasında birden bire kilo alırsa yumurtalıkları küçülüyor ve gelişmesi zayıflıyor. Kız çocuğunun ise adet görmesi gecikiyor, göğüsleri gelişmiyor. Rahimde ya da yumurtalıklarda gelişme bozuklukları ortaya çıkabiliyor. Uzmanlar, cinsel performansı artırmak için çeşitli ilaçlara yönelmektense, düzenli ve sağlıklı bir beslenme programı izlemenin çok daha yararlı olacağını savunuyorlar.

DOMATES VE KAYISI CİNSEL İSTEĞİ ARTIRIYOR

Cerrahpaşa Tıp Fakültesine yapılan bazı araştırmalarda domates ve kayısıda bulunan PP vitaminin cinsel performansı ve isteği artırdığını ortaya çıkardı. Bu durum, hem C vitamini hem de PP vitamini açısından zengin olan domatesi sofraların baş tacı ediyor. Cinsel performansı artıran maddeler arasında başı, iyot ve B vitamini çekiyor. B vitamini en çok buğdayda bulunuyor. Ayrıca C vitaminini de unutmamak gerekiyor. C vitamini almanın en ideal yolu ise sabah kahvaltısında ya da ara öğünlerden birinde bir kase çilek yada kivi yemek. Ayrıca yeşil sebzelerde portakal, mandalina ve greyfurtta da C vitamini olduğunu unutmayın. Özellikle erkekler günlük çinko alımına dikkat etmelidir. Çünkü çinko, erkeğin sperm üretimini artıran mineraller arasında yer alıyor. Erkeklerin pırasa, lahana türü sebzeleri bolca tüketmesi gerekiyor.

Kilo almanızın nedeni duygusal açlık olabilir !


Moraliniz bozulduğunda, sinirlendiğinizde ya da bunaldığınızda iştahı katlanarak artanlardan mısınız?
Uzun yıllar kilo sorunları olan kadınlarla çalışan Hertfordshire Üniversitesi'den emekli ünlü profesör ve duygusal açlık konusunda uzman olan Julia Buckroyd; açlıkla baş etmede en kolay yolun, yemek yemeden önce kendinize dört anahtar kelimeyi hatırlatmak olduğunu söylüyor; "Müşterilerim sinirli anlarında yemek yeme ihtiyacı hissettiklerinde kendilerine; 'Neden?' diye sormalarını istiyorum. Bu bir nevi sakinleşmek için içinizden ona kadar saymaya benziyor."

Açlığın her nedense duygusallıktan çok biyolojik olduğu düşünülür... Oysa UCLA Üniversitesi'nde Klinik Psikiyatri alanında başarılı araştırmalara imza atan ve aynı zamanda shrimcyourself.com sitesinin kurucusu olan Dr. Roger Gould, açlığın temelinde duygusal boşluklar olduğunu savunuyor. "Biyolojik açlık kendini yavaş yavaş gösterir ve bir tabak sebze dahi doymanız için yeterlidir. Duygusal açlık ise günün farklı saatlerinde kendini aşerme olarak belli eder" diyerek duruma açıklık getiriyor ve ekliyor: "Üstelik ihtiyacınız olan besinleri değil de, sizi duygusal sorunlarınızdan uzaklaştıracak olanları tercih edersiniz. Bazı kişiler bu hassas noktayı fark ederken, bazıları da tuzağa düşerek kendilerini yemek yiyerek mutlu etmeye çalışıyor. Amacım kilo sorunları yaşayanlara duygusal açlıkla biyolojik açlık arasındaki farkı öğretmek ve sorunlar karşısında yemek yemek yerine farklı yönlere kaymalarını sağlamak!".

Duygusal açlıkla nasıl mücadele edilebilir?

Bunu ancak mantığınızla çözebilirsiniz. Birmingham Üniversitesi'nde yapılan bir araştırmaya göre Kavramsal Davranışlar Terapisi'nin duygusal acıkmaya karşı oldukça etkili olduğu kanıtlanmış. İnsanlara psikolojik sorunları olduğu zaman çözümü kendileriyle konuşarak, bir nevi kişisel terapi uygulayarak bulmalarına yardımcı olunan bu terapide Profesör Buckroyd; duygusal acıkmaya neden olan psikolojik sorunlar karşısında kendinize 'Bu ne anlama geliyor?' sorusunu sormanızı tavsiye ediyor. Diyetisyen yardımıyla zar zor verilen kilolar bir yılda geri alınırken, Kavramsal Davranışlar Terapisi'nde gerçekleşen konferanslar sayesinde hem sorunlarınız yüzünden aşırı yemek yemekten uzaklaşıyorsunuz, hem de diyet ile verdiğiniz kiloları kendinizi telkin ederek geri almıyorsunuz.

Bugüne kadar uzmanlar kriz anında rahatlamak ve yemekten uzak durmak için sıcak bir köpük banyosu yapmamızı ya da dişlerimizi fırçalamamızı öneriyorlardı. Ancak sık sık açlık krizi yaşayanlar gayet iyi bilir ki; köpük banyosu abur cuburdan uzak durmak için ne yazık ki uzun süreli bir etki sağlamaz. Bu nedenle rahatlama aşamasında kendinizi sorgulamaya çalışmanız, sorunların köküne inmeniz açısından da hayli başarılı sonuçlar verebilir. ‘Neden bu kadar stresliyim?’, ‘Yemek yemek kalıcı bir çözüm mü?’, ‘Neden yemek yiyerek kendime zarar veriyorum?’ gibi sorulara vereceğiniz cevaplar, size yeni bir yol açabilir.

Sosyalleşmek, yemek kadar rahatlatıcı!

Yürüyüşe çıkmak, sohbet etmek, film izlemek de oldukça rahatlatıcı yöntemler olarak biliniyor ve uzmanlar tarafından öneriliyor. Kanada Calgary Üniversitesi'nde yapılan bir araştırmanın sonuçlarına göre son yıllarda kadınların yüzde 97'si aşermelerinin sebebinin biyolojik açlık değil de, duygusal açlıktan kaynaklandığını ayırt etmiş durumda. Tabii bunda 2006 yılında dünya genelinde yapılan beyin taramalarının da etkisi var. Acıkmanın beynin duygusallığı yöneten bölümüyle bağlantısı olduğunu gözler önüne seren bu tarama, kadınların duygusal açlık kavramı ile yüzleşmelerini de sağladı.

Daha az yemek yiyin

‘Aşırı Tüketime Elveda Deyin’ adlı çok satan kitabın yazarı Gillian Riley, tereyağlı klasik İngiliz bisküvilerinin duruma en iyi örnek olduğunu söylüyor. Zira bu bisküviler, yağ, tuz ve şeker içeriğiyle ağrı kesici etkiye sahip opioid, mutluluk verici serotonin ve rahatlamanızı sağlayan cannabionoid hormonlarını harekete geçiriyor. "Bu yüzden zamanla bu bisküviler alışkanlık haline dönüşüyor, örneğin sevgilinizle kavga ettiğinizde ağzınıza bir dilim bisküvi atıyorsanız, zamanla mutlu sonla biten kavganın sonunda da kendinizi tok olmanıza rağmen bisküvi yerken bulabilirsiniz. Pavlov’un Köpeği'nde olduğu gibi duygusal beslenme her zaman koşullu bir sonuç olarak ortaya çıkar" diyen Riley, stresli olduğunuzda yemeğe saldırmayı ne kadar çok reddederseniz, bu duruma karşı daha istikrarlı savaşabileceğinizi söylüyor.

Mutsuzluğunuzun kaynağına inin!

Günümüzde artık birçok psikolog diyet yapan kadınlara yemekten uzak durmaları için özel terapiler düzenliyor ve bu terapiler sayesinde yavaş fakat kalıcı kilo kaybı sağlanıyor. Eğer siz de diyet yapmakta zorlanıyor ve en çaresiz olduğunuz zamanlarda hızla kilo almaya başlıyorsanız, kendinize 'Bu ne anlama geliyor? sorusunu sormalısınız.

Açlığınız duygusal mı biyolojik mi?

Gerçek açlık hissi tamamen biyolojik ve etkisini yavaş yavaş gösteriyor. Duygusal açlık ise tamamen psikolojik sorunlar üzerinden şekilleniyor. Şayet ikisi arasındaki farkı anlamakta zorluk çekiyorsanız, aşağıdaki yorumları dikkatle incelemeniz yeterli...

Biyolojik açlık

• Yavaş yavaş ortaya çıkıyor.
• Sebzeden meyveye her türlü besinle yok etmeniz mümkün.
• Boyun altından başlayan bölgede etkisini gösteriyor (Karın guruldaması gibi...)
• Öğünlerden birkaç saat sonra başlıyor.
• Yemek yedikten sonra tamamen kayboluyor.
• Tatminkârlık sağlıyor.

Duygusal açlık

• Bir anda ortaya çıkıyor.
• Genellikle belli yiyeceklere yöneliniyor.
• Boyun üstündeki bölgelerde etkisini gösteriyor. (Çikolata yemeyi hayal etmek gibi...)
• Son yediğiniz öğün ile hiçbir bağlantısı bulunmuyor.
• Tok olmanıza rağmen yemeğe devam etmek istiyorsunuz.
• Pişmanlığa neden oluyor.

Duygusal açlık ne anlama geliyor?

Moraliniz bozulduğunda hep aynı besini tüketmek mi istiyorsunuz? Öyleyse bunun ne anlama geldiğini keşfetme zamanınız geldi demektir.

2005 yılında Amerikalı Psikoterapist Cynthia Power; 500 hastasına yemek yedikleri zaman kendilerini nasıl hissettiklerini sorarak özel bir günlük tuttu. Araştırmasının sonunda da belli gıdaların belli durumlar neticesinde tüketildiğini keşfetti. İşte Power'ın keşfettiği gerçekler ve nedenleri...

"Canım peynir ve tuzlu kraker çekiyor." Bu ne anlama geliyor?
"Kafam karışık ve hayal kırıklığına uğradım."

"Canım et ürünleri tüketmek istiyor." Bu ne anlama geliyor?
"Sinirliyim."

"Canım dondurma yemek istiyor." Bu ne anlama geliyor?
"Huzura ihtiyacım var."

"Canım kahve ve çikolata çekiyor." Bu ne anlama geliyor?
"Çok mutsuzum ve ilgiye ihtiyacım var."

"Bol miktarda mısır gevreği tüketmek istiyorum." Bu ne anlama geliyor?
"Çok stresliyim."

“Canım pasta yemek istiyor." Bu ne anlama geliyor?
"Kendimi yalnız hissediyorum."

Depresyonu azaltıyor


Yeşil çayın depresyonu azalttığı ortaya çıktı...
Japonya ve Çin dahil olmak üzere Asya'da bolca tüketilen ve Japonya'da seremoni düzenlenerek içilen yeşil çayın yeni bir faydası daha Japon bilim adamlarınca açıklandı.

Thoku Üniversitesi Psikoloji Bölümü'nün yürüttüğü çalışmanın sonucunda depresyona yakalanma riski bulunan 1058 hastanın yüzde 44'ünün yeşil çay içerek depresyona yakalanmaktan kurtulduğu belirtildi. Araştırmaya katılan erkeklerin yüzde 34'ünde, bayanların ise yüzde 39'nda yüksek depresyon riski bulunduğu ve bu hastalar arasında günde en az 4 bardak yeşil çay içenlerin depresyona yakalanmadığının görüldüğü açıklandı. Projeye katılan 488 katılımcı günde 4 bardak veya üstü yeşil çay içtiğini, 284 katılımcı

ise günde 3 bardak yeşil çay içtiğini belirtti. Günde en az 3 ve üzeri yeşil çay içen hastaların daha az depresyona yakalandığı görüldü. Projenin başkanı Dr. Niu, yeşil çayın içerisinde beyin üzerinde yatıştırıcı özelliği bulunan Theanine bulundugu belirterek, "Projemiz yeşil çayın antidepresan etkisi olduğunu gösterdi" şeklinde konuştu.

Ekolojik mucizeler !


Doğadan gelen beş şifa kaynağının nelere faydaları olduğunu biliyor musunuz ?
1. Şevketibostan

Diğer İsimleri: Akkız, Bostanotu, Mübarekdikeni, Şevketotu, Cnicus benedictus

Botanik Bilgi: Bileşikgiller familyasından; 50 cm’ye kadar boylanabilen bir yıllık otsu bir bitkidir. Bol tüylü iri yapraklarının kenarlarında da çok sayıda diken bulunur. Yaprakların alt yüzündeki damarları beyaz olur. Yaz boyunca açan sarı renkli bileşik çiçekleri vardır. Bitki bu çiçeklerin olgunlaşmasıyla meydana gelen silindir yapılı, bir ucu püskül gibi tüylü ve kahverengi tohumlarını dökerek çoğalır.Topraküstü kesimleri körpeyken kesilip toplanan bitki, iyice soyulup dikenlerinden arındılarak Ege ve Akdeniz bölgesindeki pazarlarda Şevketibostan ya da kısaca Şevketotu adlarıyla satılır. Sebze olarak pişirilip tüketilir.

Yetiştirildiği Yerler: Anayurdu bilinmeyen şevketibostan, ülkemizde Marmara, Ege ve Akdeniz bölgelerindeki tarla kenarı, bahçe ve kırlarda yabani olarak yetişir.

Toplanması - Saklanması: Bitkinin yaprak ve çiçekli sürgünleri bitkinin çiçekli olduğu yaz boyunca toplanır. Gölgede özenle kurutulup parçalara bölünür. Tohumları da sonbaharda olgunlaştığında toplanır.

Bilinen Bileşimi: Şevketibostan, tadı acı olan sinisin adlı madde ile flavonid, uçucu yağ ve yapışkan bitki sıvılarını içerir.

Faydaları:
- Sindirim ve safra salgılarını artırır.
- Karın ağrılarıyla birlikte görülen sindirim güçlüğünü giderip rahatlama sağlar.
- Kanamaları durdurur; hemoroit ve ishali iyileştirmekte etkili olur.
- İştahı artırır.
- İdrar söktürücüdür.
- Yaraların temizleme ve iyileştirme özelliği vardır. (Hazırlanan çay pamuk yardımıyla yaralara sürülerek temizlenir.)

Kullanım Şekli: Bitkinin kurutulmuş çiçekli sürgün ve tohumlarından 1-2 tatlı kaşığı alınıp üzerine 1 bardak kaynar su dökülüp 10-15 dakika demlendirilerek bir çay elde edilir. Böylece hazırlanan çaydan günde üç kez birer bardak içilir.

2. Gelincik Otu

Tarlalarda anızlarda ve kırlarda yetişir. Bazı aylarda o kadar çoktur ki yerler kıpkırmızı görünür. Gövde ve dalları ince ve tüylüdür. Yaprağı büyük hardal yaprağına benzer. Fakat ondan uzun ve tüylü olur.

Faydaları: Gelincik keskindir. Cila edici, çekici ve açıcıdır. Kan tükürme ve kan kusmayı keser. Yanıkları iyileştirir. Çıbanları temizler. Deri soyulmasını önler. Arpayla ya da bulgur ile pişirilip yendiğinde kadınların sütünün gelmesini sağlar. Gelincik çiçeğini sıkarak suyunu çıkarılır ve elde edilen su bütün hararetli hummalarda kullanılır. Sözü edilen su içildiğinde uyku getirir ve rahatlık verir. Boğazın hararetini ve dilin karalığını giderir. Bunun için suyu içmeli veya su ile ağız ve boğazı çalkalamalıdır. Ayrıca nefes darlığı, bronşit, astım ve göğüs nezlesine faydalıdır. Gelincik yapraklarını sirkede kaynatıp içmek kadınların çok olan adet kanamalarını normale çevirir.

3. Isırgan Otu

Kökü, yaprakları ve tohumları şifalı olan bir bitkidir. Büyük ısırgan otu (Urtica diocia L.), çok yıllık ve otsu bir bitkidir, boyu bazen 1 m'yi geçer, yapraklar koyu yesil renkli, saplı, dişli kenarlı ve yakıcı tüylüdür. Küçük ısırgan otu (Urtica Urens L.), bir yıllık ve otsu bir bitkidir. Boyu 60 cm kadar olabilir. Yapraklar açık yeşil renkli, saplı, dişli kenarlı ve yakıcı tüylüdür. Isırgan otuna duvar kenarları ve harabeliklerde bol miktarda rastlanır. Her iki türün de yaprakları 2-4 cm uzunlukta, oval veya kalp biçimindedir. Taze iken deri ile temas edince deride kızartı ve yanma yapar. Dızlağan ve dikenli ısırgan isimleriyle de bilinir. Türkiye' de her iki tür de yetişir.

Egzama ve egzamaya eşlik eden baş ağrıları ısırgan otu çayı ile iyileştirileilirler. Isırgan otu, böbrek ve mesane taşı oluşumuna karşı da kullanılabilir. Böbrek hastalıkları ve zorlu baş ağrıları genellikle bir arada görülürler. Egzemalar genellikle dahili bir nedene dayandıklarından, onları içerden, kan temizleyici bitkilerle iyleştirmek gerekebilir. Isırganotu, en başta gelen kan temizleyici ve aynı zamanda kan yaptırıcı bir bitkidir. Böylece, pankreas üzerinde de çok olumlu etkileri olduğu için, ısırganotu çayı ile kandaki şeker düzeyi düşürülebilir. İdrar yolları hastalıkları ve iltihapları da bitki çayı ile iyileştirilebilir. Aynı zamanda da dışkılama kolaylığı sağladığından, bir ilkbahar kürü için özellikle önerilir. llkbaharda ve sonbaharda filizlendiğinde, onunla 4 haftalık bir çay kürü yapmak yararlı olacaktır.

Isırganotu, karaciğer ve safra kesesi hastalıklarında, dalak hastalıklarında, solunum sistemi balgamlanmasında, mide kramplarında ve ülserlerinde, bağırsak ülserlerinde ve akciğer hastalıklarında öncelikle önerilir. Ödemlerde, ısırganotu bedendeki fazla sıvıyı emerek büyük yararlar sağlar. Kan yaptırıcı özelliği sayesinde, kansızlık solgunluklarında, alyuvarlar eksikliğinde, anemi de yardımcı olur. Herhangi bir alerji rahatsızlığı çekenler (bahar nezlesi dahil) uzun bir süre ısırganotu çayı içebilirler. Bitki, soğuk algınlığına yatkınlığı önler, romatizma ve gut hastalıklarında yardımcı olur.

Isırgan çayı nasıl hazırlanır?

Yaprak Çayı: Bir tatlı kaşığı ince kıyılmış ısırganotu, orta boy bir su bardagı kaynar suyla haşlanır, 5-10 dakika demlendikten sonra süzülür. Günde 2-4 bardak yeni demlenmiş çay aç karnına veya öğün aralarında tatlandırılmadan içilir. Kokusunu veya tadını rahatsız edici bulanlar çaylarına biraz nane ilave edebilirler.

Kök Çayı: Bir tatlı kaşığı ince kıyılmış kök, bir su bardağı dolusu soğuk suya eklenir, hafif ısıda kaynama derecesine getirilir, 4-5 dakika kaynadıktan sonra, ateşten indirilip 5-10 dakika demlendirilir ve süzülür. Günde 3 bardak taze demlenmiş çay soğutulmadan içilir.

Tohum Çayı: Havanda hafifçe ezilmiş bir tatlı kaşığı tohum, orta boy bir su bardağı dolusu kaynar derecede sıcak su ile haşlanır, üstü kapalı olarak 8-10 dakika demlendikten sonra süzülür. Günde 2-3 bardak taze demlenmiş çay, yemeklerden yarım saat önce soğutulmadan içilir.

Isırganotu Tentürü: Ilkbaharda veya sonbaharda sökülen kökler bol suda iyice yıkanır, elden geldigince ince kıyılır ve bir şişenin bogazına kadar doldurulur. Köklerin üstüne çıkacak kadar 35-40 derece etil alkol eklenir, her gün çalkalanarak güneşte 14 gün boyunca bekletilir ve süre sonunda bir tülbentten geçirilerek süzülür. Koyu renkli şişelerde, serin bir yerde yıllarca saklanabilir.

4. Kuşotu

Diğer İsimleri: Serçedili, Serçeotu

Genel özellikleri:

Karanfilgiller familyasından olan kuşotunun anayurdu bilinmiyor. Ancak Anadoluda yol kenarları, duvar dipleri ve bahçelerde yaygın olarak yetişir. Boyu 10-30 cm. kadar olabilen bir yıllık otsu bitkidir. Çok dallı, gevrek yapılı, açık kahverengi gövdesinin bir tarafı tüylü olur. Oval biçimli, etli ve sulu yapraklan, sapsız ve karşılıklı olarak gövde üzerinde dizilmiştir, ilkbaharın başlarından kış başına kadar aralıksız açan küçük kırmızımsı beyaz renkli çiçekleri yıldız biçimindedir. Yer seçmeyen, nemli olmak koşuluyla her türlü toprakta yetişen kuşotu bitkisi, döktüğü tohumlarıyla çoğalır.
Bitkinin topraküstü kesimleri organik asitler, potasyum tuzlan, fosfor ve C vitamini içerir. Ülkemizde pazar yerlerinde satılan kuşotu, çiğ olarak yenilebilecek kadar lezzetlidir. Bu nedenle salatalara konulur, börek harcına girer ya da sebze olarak pişirilir.

Faydaları:
- İdrar söktürücüdür. Böbreklerin çalışmasını hızlandırır.
- Balgam söktürücü etkisi de vardır.
- Müshildir, pekliği giderir.
- Romatizma yangılarını ve ağrılarını hafifletir.

Nasıl kullanılır?

Bu etkileri sağlamak üzere, kuşotunun tüm topraküstü bölümleri bitki yeşil olduğu sürece toplanır ve gölgelik yerde kurutulur. Kurutulmuş bitkiden 2 tatlı kaşığı alıp üzerine 1 bardak kaynar su konularak 5 dakika süreyle demlendirilir. Böylece elde edilen infüzyon, günde üç kez birer bardak olarak içilir.
- Hemoroite (basur) karşı iyileştirici etkiler gösterir.
- Kaşındırıcı ve rahatsız edici sedef hastalığı ve egzamada rahatlatıcıdır.
- Cildi yumuşatır.
Bu etkiler için, kurumuş bitkiden 2-3 tatlı kaşığı alınıp 1 bardak suda kaynama noktasına kadar ısıtılır. Sonra ateşi kısılarak 15-20 dakika daha ısıtmaya devam edilir. Böylece hazırlanan yoğun dekoksiyon dıştan uygulanır.
- Kuşotu ayrıca yara iyileştiricidir: Yara, kesik ve çıbanların tedavisinde kullanılır. Bunun için toplanan taze bitki ezilerek yara lapası hazırlanır. Bu lapa şikayetli yerlere dıştan uygulanır.

5. Turp ve Turp otu

Tadı acımsı ve meyvesi etli olan turp, sarı, beyaz ve mor renkte çiçek açan turpgillere mahsus salkım şeklindedir bitkidir. Beyaz turp, kırmızıturp, karaturp, yabanturbu, bayırturbu gibi türleri vardır. İçeriğinde C vitamini, kükürt ve iyot vardır.

Turp otu ise, turpun yapraklarından elde edilen, haşlanıp salata olarak yenildiği gibi kavrulup üzerine yumurta kırılırak da yemeği yapılabilen bir bitkidir. Oldukça yararlı olan turp otu içerdiği uçucu yağlardan dolayı canlandırıcı, sinirleri teskin edici, ağrı dindirici özelliklere sahiptir.

Faydaları: Böbreklerdeki mikropları öldürür. Kum taşlarının dökülmesine yardımcı olur. Karaciğeri kuvvetlendirir. Karaciğer şişliğini indirir. Sarılıkta faydalıdır. Safra taşlarının düşürülmesinde yardımcı olur. Romatizma, siyatik, lumbagoda faydalıdır. Astım ve bronşitte faydalıdır. Öksürüğü keser. Kabızlığı giderir. Dişetlerini kuvvetlendirir. İdrar söktürür. Yatmadan önce bir bardak turp suyu içilirse, rahat bir uyku sağlar.

Gülistan Arabacıoğlu Ziraat Mühendisi / Ekolojik Üreticiler Derneği

Zihni genç tutun !


Piyano çalmak, tavla veya satranç gibi tahta üzerinde oynanan oyunlar, bunama riskini azaltıyor.
Hemen cevaplayın: Idaho'nın başkenti neresi? Yeni komşunuzun ismi ne? Hiçbir fikriniz yok mu? Belki de beyninizin biraz egzersize ihtiyacı vardır... En azından, sayıları gün geçtikçe artan zihin egzersizi sistemlerinin amacı bu... 85 yaşını geçmiş her iki kişiden birinin bunama hastalığına yakalandığı gerçeğini göz önüne alırsak; beynimiz hakkında bu kadar duyarlı olmaya şaşmamak lazım.

30'DA DEĞİŞİM BAŞLAR

Bir zamanlar sağlık sigortası yaptırırken, bir gece önce içtiğiniz şarabın ismini hatırlamanın çok önemli olduğu düşünülüyordu. Beyni güçlendirici hareketler, sadece şişe açacağını nereye koyduğunuzu ya da 1988 Dünya Kupası'nı kimin kazandığını hatırlamanıza yaramaz! Sizi Alzheimer ve bunun gibi yaşlılığa bağlı bunama hastalıklarından da korur. Sayıları gittikçe artan birçok araştırma, herhangi bir yaşta beyninizin, sadece neron (beyin hücresi) üreterek değil, 'nöroplastisite' denilen bir mucizeyle bağlantıya geçmesini sağlayarak; olağanüstü yeteneklerini kullanabileceğinizi gösteriyor. Bu özellikle de 30 yaşın üstündeyseniz iyi bir haber... Çünkü 30 yaş, konsantrasyon ve hafıza sorunları gibi yaşa bağlı beyin değişikliklerinin başladığı yaştır. Fakat bu doğal zihin erimesiyle savaşmak için bir beyin egzersizine mi, yoksa eğlenceli bir bilgisayar programına mı ihtiyacınız var? İkisi de değil!

SINIRLARINIZI ZORLAYIN

Mesela 21 yıl boyunca yaşlı insanları takip eden bilim adamları; tahta üzerinde oynanan oyunlar, piyano çalma, konferanslara ve derslere katılma gibi çeşitli zihin uyandırıcı aktivitelerin, bunama riskini yüzde 75 oranında azalttığını gördü. Neredeyse bedavaya beyin geliştirmenin bir diğer yolu ise kasları çalıştırmaktır. Örneğin haftada sadece üç kere yürüyüş yapmak, hafızayı büyük oranda geliştiriyor. Ilımlı egzersiz, bunama riskini yarıya indirir. Spor aynı zamanda, beyin hücrelerinin glikozu daha verimli kullanmalarına da yardımcı olur.

SOSYALLEŞMEK İYİ GELİYOR

Sosyal ilişki, bunama riskini yüzde 26 oranında azaltır. Peki beyninizi korumaya kaç arkadaşınız yardımcı olur? Her zaman konuşabilecek ya da yazışabilecek en azından üç arkadaşınız olmalı.

İş arkadaşlarınızı yemeğe davet edin. Hep birlikte meyve, sebze, somon balığı ve alabalık yiyin ve yemeği üzüm ve kahveyle bitirin. Salatanın üzerine zeytinyağı koyun ve fındık atıştırın.

Yağlı yiyeceklerden, tam yağlı süt ürünlerinden, beyaz ekmek ve şekerden uzak duran insanlar, Alzheimer'a yakalanma riskini yüzde 40 ile 45 oranında azaltıyor. Arkadaşlarınıza sağlıklı yiyecekler ikram edin ki, yıllar sonra da sizi hatırlasınlar.

ÇEVRENİZİ DAHA SAĞLIKLI YAPMANIN 3 KOLAY YOLU

Otoyol güzergahını değiştirmelerini ya da kömür ocağını kapatmalarını talep etmeden önce, çevrenizi kendiniz için daha sağlıklı bir hale getirmek istiyor musunuz? Bu o kadar da zor değil. Büyük bir fark yaratmak için şu basit yöntemleri deneyin:

YANINIZDA SİGARA İÇİRMEYİN

Çevrenize sigara içme yasağı koyun: Çevrenizi arındırmanın ve kalp hastalıklarıyla akciğer ve boyun kanserine yakalanma riskini en aza indirmenin en iyi yolu; sigara içenleri kendinizden en az 150 metre uzakta tutmaktır. Böylelikle pasif içicilere oranla, plak bozukluğu (kalp krizinin ve felcin başlıca nedeni) riskiniz yüzde 25 oranında azalmış olur.

KURU TEMİZLEME YERİNE ELDE

Kendinizi temizleyin: Tabii kıyafetlerinizi kastediyoruz. Kıyafetlerinizi kuru temizlemeye vermek yerine elinizde yıkayın. Böylece tasarruf da etmiş olursunuz. Kuru temizlemede kullanılan kimyasallar (trikloretilen ve perkloretilen) böbreğe ve sinir sistemine zarar vermekle kalmıyor, kansere de neden olabiliyor.

YAZICIDAN UZAK DURUN

Bir çalışmada araştırmacılar, ofisteki yazıcıların üçte birinin, büyük oranda partiküller püskürttüğünü buldu. Bu ufacık partiküller, sadece akciğerleriniz için zararlı değildir; aynı zamanda, özellikle astımı olan ve bağışıklık sistemi zayıf insanlarda nefes alma problemine ve atardamar rahatsızlıklarına neden olabilir.

KÜÇÜK LOKMA DAHA FAZLA TATMİN EDİYOR!

Bir paket cipsi açtınız ve daha reklam arası bitmeden birkaç kırıntıdan başka bir şey kalmadı. Ve hepsini tek başınıza yediniz. Peki, bu nasıl oldu? Çünkü bunu yaparken aklınızı masaya vermediniz. (Ya da koltuğa, mutfak lavabosuna... Evet, sizi izliyorduk!) Fakat bunun yeniden olmasını, 'düşünceli yemek' adlı bir hileyle engelleyebilirsiniz. Hem de bedavaya!

BÖLEREK YİYİN

Tek yapmanız gereken; kuru üzümleri teker teker ya da bir çikolatayı üçe bölüp her seferinde bir parçasını yemek... (Merak etmeyin daha sonra daha fazla yiyeceksiniz...)

Yiyeceğiniz şeyi ağzınıza götürmeden önce derin ve rahatlatıcı bir nefes alın. Birkaç saniye ona bakın. Koklayın. Ağzına alın ve dilinizin üzerinde çevirin. Kıvrımları ya da yumuşak dokusunu hissedin. Şimdi ısırın!
Pütürlü veya kremalı kıvamına değil; tatlı, meyvemsi veya tatlı lezzetine odaklanın. Yutmadan önce yediğiniz şeyin tüm tadını alın. Sonra da o tadın ağzınızda ne kadar uzun kaldığına dikkat edin.

Eğer küçük lokmalar halinde ısırır ve her lokmanın tadını çıkarırsanız hem yemeğiniz uzun sürer, hem daha az yer hem de yediğinizden daha çok keyif alırsınız. Bu yöntem, kronikleşmiş aşırı yeme durumunu da kontrol altına alır.

YEŞİL ÇAY VE ZEYTİNYAĞI STOKLAMAYIN

Markete gittiğinizde, alışveriş sepetinize paket paket doldurmamanız gereken iki şey var: Yeşil çay ve zeytinyağı! Bunlardan fazla miktarda almanız demek, uzun süre mutfakta duracakları anlamına gelir.

AÇMASANIZ DA...

Ve yeni araştırmalar, bu iki ürünün, kapaklarını hiç açmasanız bile, altı aydan sonra, hastalıklarla savaşan özelliklerinin büyük kısmını kaybettiğini gösteriyor. Yeşil çay; yaşlanmanın önüne geçmeyi, iltihaplanmalarla ve kronik hastalıklarla kendini gösteren enerji kaybıyla savaşmayı sağlayan özelliğini kaybediyor. Yani yeşil çayı az az alın, sık sık demleyin ve içerken içine biraz limon sıkın. Böylece yeşil çayın yararlarından en iyi şekilde yararlanmış olursunuz. Zeytinyağı da üç ya da altı ay rafta beklerse; kalp ve bazı kanser hastalıklarına neden olan serbest radikallerle savaşma özelliğini kaybeder.

Sabah / Prof. Dr. Mehmet Öz

Erken makyaj riskli !


Makyaj ürünleri kanser ve kısırlığa yol açabilecek kimyasallar içeriyor !
Merkezi Washington'da bulunan Çevre Çalışma Grubu (EWG) adlı kuruluşun yaptığı araştırmada, bir kadın ne kadar erken yaşta makyaj yapmaya başlarsa tehlikenin o kadar büyük olduğu belirtildi.

Daily Telegraph gazetesinin internet sitesindeki habere göre, Birleşik Krallık'ta 6 yaşındaki çocuklar için bile güzellik ürünleri ve salonları bulunabiliyor.

EWG'nin 14-19 yaşındaki genç kızlar üzerinde yaptığı araştırmada, bu kızların kullandığı güzellik ürünlerinde, daha önceki araştırmalarda kanser ve hormon sorunlarına yol açtığı tespit edilen "phthalates, triclosan, parabens" gibi kimyasallara rastlandı.

Araştırmada, 10'lu yaşlardaki kızların günde 17 çeşit güzellik ürünü, yetişkinlerin ise 13 çeşit ürün kullandıkları tespit edildi.

Yeni yılda abartmayın !












İşte yılbaşı akşamı ver ertesi için sağlıklı beslenme önerileri...

Yeni bir yıla girmenin heyecanıyla yılbaşı gecesi yediklerinizi, içtiklerinizi çok fazla kaçırmamak için ne yapmanız gerektiğini biliyor musunuz?

İyisiyle kötüsüyle geçen bir yılı daha ardımızda bırakmak üzereyiz. Yeni bir yıl ve yeni umutlar kapımızda… Yılbaşları mutluluk ve başarı adına yepyeni başlangıçlar yapabilmek için iyi birer fırsat aslında. Bunların içinde kendimizle ilgili gözden geçirmemiz gereken en önemli konu ise sağlığımız ve tabii ki sağlığın en önemli yapı taşlarından biri olan beslenme. Memorial Hastanesi Beslenme ve Diyet Bölümü’nden Dyt. Yeşim Çelik, yılbaşı gecesi ve yeni yılda sağlıklı beslenme hakkında bilgi verdi.

31 Aralık günü…

- Güne mutlaka sabah kahvaltısı ile başlayın.
- Nasıl olsa akşam çok yiyeceğim diye tüm gün kendinizi aç bırakmayın. Gün içerisinde sık sık ve azar azar yiyin.
- Öğle yemeğinde daha hafif ve düşük kalorili besinleri tercih edin (çorba, zeytinyağlı sebze, yoğurt ve tam tahıl ekmeği gibi)
- Gün içersinde yeterli sıvı alın. Mutlaka 8–10 bardak su tüketin.

Yılbaşı gecesi…

Yılbaşı sofrasına asla aç oturmayın. Öncesinde çorba salata yoğurt ve meyveden oluşan küçük bir öğün yapabilirsiniz. Tokluk hissini daha erken oluşturmak ve besin tüketiminizi azaltmak için akşam yemeğine salata veya kremasız bir çorbayla da başlayabilirsiniz.

- Sofranızda mutlaka yeşil salata bulundurun ve az yağlı, sebze ağırlıklı, peynir veya yoğurtla hazırlanmış mezeleri tercih edin.
- Yılbaşı sofrasında kızartma veya kavurma yöntemleriyle yapılmış besinler yerine haşlama, ızgara, buğulama ya da fırında pişmiş besinleri tercih edin.
- Kırmızı et yerine tavuk, balık ya da hindi tüketin.
- Hindi, tavuk gibi etlerin derilerini ve görünen yağlarını tüketmeyin.
- Aç karnına asla alkol tüketmeyin.
- Alkol tüketimini sınırlandırın ve tüketim sırasında bol bol su tüketin.
- Unutmayın ki rakı, viski, votka gibi içkilerin alkol oranları şarap ve biraya göre daha yüksektir.
- Tatlı yerine meyve tüketmeyi tercih edin. Mevsim meyveleriyle hazırlanmış güzel bir meyve salatası iyi bir seçenek olabilir.
- Tatlı seçimlerinizde dikkatli olun. Şerbetli hamur tatlılarının yerine sütlü tatlıları veya meyve tatlılarını tercih edebilirsiniz.

Yeni yılın ilk günü

- Eğer alkol tükettiyseniz sabah kalkar kalkmaz 1–2 bardak su için ve bunu
- Gün boyunca 10–12 su bardağına tamamlayın.
- Alkolün neden olacağı hipoglisemiyi (kan şekerinin düşmesi) önlemek için mutlaka kahvaltı yapın ve gün içersinde ana ve ara öğünlerinizi ihmal etmeyin.
- Öğle ve akşam yemeklerinizin hafif olmasına özen gösterin. Çorba, zeytinyağlı sebze, haşlanmış tavuk veya ızgara balık, salata, yoğurt, tam tahıl ekmeği öğünlerinizde tüketebileceğiniz sağlıklı besinlerdir.
- Gün içerisinde 3–4 porsiyon meyve tüketin.
- Gece alınan fazla kalorilerin bir kısmını harcamak ve alkolün neden olduğu yorgunluk, halsizlik, baş ağrısı gibi durumlardan kurtulabilmek için açık havada 30–60 dk tempolu yürüyüş yapın.

Kronik hastalığı olanlar özellikle dikkat etmeli

Gebeler, ülser- karaciğer hastaları ve diyabetli bireyler (şeker hastaları) alkol almamalıdır. Tüketilen besin çeşidine ve miktarına dikkat edilmeli, yavaş yiyip içmelidir. Et, tatlı, hamur işi, kuruyemiş, cips ve alkolün birlikte ve fazla alınması hazımsızlık, şişkinlik gibi mide-bağırsak sorunlarına neden olur. Ayrıca tansiyonun yükselmesi kalbin yükünü artırır. Kalp-damar hastalığı olanlar bu konuda dikkatli olmalıdır.