25 Aralık 2009 Cuma

Zihni genç tutun !


Piyano çalmak, tavla veya satranç gibi tahta üzerinde oynanan oyunlar, bunama riskini azaltıyor.
Hemen cevaplayın: Idaho'nın başkenti neresi? Yeni komşunuzun ismi ne? Hiçbir fikriniz yok mu? Belki de beyninizin biraz egzersize ihtiyacı vardır... En azından, sayıları gün geçtikçe artan zihin egzersizi sistemlerinin amacı bu... 85 yaşını geçmiş her iki kişiden birinin bunama hastalığına yakalandığı gerçeğini göz önüne alırsak; beynimiz hakkında bu kadar duyarlı olmaya şaşmamak lazım.

30'DA DEĞİŞİM BAŞLAR

Bir zamanlar sağlık sigortası yaptırırken, bir gece önce içtiğiniz şarabın ismini hatırlamanın çok önemli olduğu düşünülüyordu. Beyni güçlendirici hareketler, sadece şişe açacağını nereye koyduğunuzu ya da 1988 Dünya Kupası'nı kimin kazandığını hatırlamanıza yaramaz! Sizi Alzheimer ve bunun gibi yaşlılığa bağlı bunama hastalıklarından da korur. Sayıları gittikçe artan birçok araştırma, herhangi bir yaşta beyninizin, sadece neron (beyin hücresi) üreterek değil, 'nöroplastisite' denilen bir mucizeyle bağlantıya geçmesini sağlayarak; olağanüstü yeteneklerini kullanabileceğinizi gösteriyor. Bu özellikle de 30 yaşın üstündeyseniz iyi bir haber... Çünkü 30 yaş, konsantrasyon ve hafıza sorunları gibi yaşa bağlı beyin değişikliklerinin başladığı yaştır. Fakat bu doğal zihin erimesiyle savaşmak için bir beyin egzersizine mi, yoksa eğlenceli bir bilgisayar programına mı ihtiyacınız var? İkisi de değil!

SINIRLARINIZI ZORLAYIN

Mesela 21 yıl boyunca yaşlı insanları takip eden bilim adamları; tahta üzerinde oynanan oyunlar, piyano çalma, konferanslara ve derslere katılma gibi çeşitli zihin uyandırıcı aktivitelerin, bunama riskini yüzde 75 oranında azalttığını gördü. Neredeyse bedavaya beyin geliştirmenin bir diğer yolu ise kasları çalıştırmaktır. Örneğin haftada sadece üç kere yürüyüş yapmak, hafızayı büyük oranda geliştiriyor. Ilımlı egzersiz, bunama riskini yarıya indirir. Spor aynı zamanda, beyin hücrelerinin glikozu daha verimli kullanmalarına da yardımcı olur.

SOSYALLEŞMEK İYİ GELİYOR

Sosyal ilişki, bunama riskini yüzde 26 oranında azaltır. Peki beyninizi korumaya kaç arkadaşınız yardımcı olur? Her zaman konuşabilecek ya da yazışabilecek en azından üç arkadaşınız olmalı.

İş arkadaşlarınızı yemeğe davet edin. Hep birlikte meyve, sebze, somon balığı ve alabalık yiyin ve yemeği üzüm ve kahveyle bitirin. Salatanın üzerine zeytinyağı koyun ve fındık atıştırın.

Yağlı yiyeceklerden, tam yağlı süt ürünlerinden, beyaz ekmek ve şekerden uzak duran insanlar, Alzheimer'a yakalanma riskini yüzde 40 ile 45 oranında azaltıyor. Arkadaşlarınıza sağlıklı yiyecekler ikram edin ki, yıllar sonra da sizi hatırlasınlar.

ÇEVRENİZİ DAHA SAĞLIKLI YAPMANIN 3 KOLAY YOLU

Otoyol güzergahını değiştirmelerini ya da kömür ocağını kapatmalarını talep etmeden önce, çevrenizi kendiniz için daha sağlıklı bir hale getirmek istiyor musunuz? Bu o kadar da zor değil. Büyük bir fark yaratmak için şu basit yöntemleri deneyin:

YANINIZDA SİGARA İÇİRMEYİN

Çevrenize sigara içme yasağı koyun: Çevrenizi arındırmanın ve kalp hastalıklarıyla akciğer ve boyun kanserine yakalanma riskini en aza indirmenin en iyi yolu; sigara içenleri kendinizden en az 150 metre uzakta tutmaktır. Böylelikle pasif içicilere oranla, plak bozukluğu (kalp krizinin ve felcin başlıca nedeni) riskiniz yüzde 25 oranında azalmış olur.

KURU TEMİZLEME YERİNE ELDE

Kendinizi temizleyin: Tabii kıyafetlerinizi kastediyoruz. Kıyafetlerinizi kuru temizlemeye vermek yerine elinizde yıkayın. Böylece tasarruf da etmiş olursunuz. Kuru temizlemede kullanılan kimyasallar (trikloretilen ve perkloretilen) böbreğe ve sinir sistemine zarar vermekle kalmıyor, kansere de neden olabiliyor.

YAZICIDAN UZAK DURUN

Bir çalışmada araştırmacılar, ofisteki yazıcıların üçte birinin, büyük oranda partiküller püskürttüğünü buldu. Bu ufacık partiküller, sadece akciğerleriniz için zararlı değildir; aynı zamanda, özellikle astımı olan ve bağışıklık sistemi zayıf insanlarda nefes alma problemine ve atardamar rahatsızlıklarına neden olabilir.

KÜÇÜK LOKMA DAHA FAZLA TATMİN EDİYOR!

Bir paket cipsi açtınız ve daha reklam arası bitmeden birkaç kırıntıdan başka bir şey kalmadı. Ve hepsini tek başınıza yediniz. Peki, bu nasıl oldu? Çünkü bunu yaparken aklınızı masaya vermediniz. (Ya da koltuğa, mutfak lavabosuna... Evet, sizi izliyorduk!) Fakat bunun yeniden olmasını, 'düşünceli yemek' adlı bir hileyle engelleyebilirsiniz. Hem de bedavaya!

BÖLEREK YİYİN

Tek yapmanız gereken; kuru üzümleri teker teker ya da bir çikolatayı üçe bölüp her seferinde bir parçasını yemek... (Merak etmeyin daha sonra daha fazla yiyeceksiniz...)

Yiyeceğiniz şeyi ağzınıza götürmeden önce derin ve rahatlatıcı bir nefes alın. Birkaç saniye ona bakın. Koklayın. Ağzına alın ve dilinizin üzerinde çevirin. Kıvrımları ya da yumuşak dokusunu hissedin. Şimdi ısırın!
Pütürlü veya kremalı kıvamına değil; tatlı, meyvemsi veya tatlı lezzetine odaklanın. Yutmadan önce yediğiniz şeyin tüm tadını alın. Sonra da o tadın ağzınızda ne kadar uzun kaldığına dikkat edin.

Eğer küçük lokmalar halinde ısırır ve her lokmanın tadını çıkarırsanız hem yemeğiniz uzun sürer, hem daha az yer hem de yediğinizden daha çok keyif alırsınız. Bu yöntem, kronikleşmiş aşırı yeme durumunu da kontrol altına alır.

YEŞİL ÇAY VE ZEYTİNYAĞI STOKLAMAYIN

Markete gittiğinizde, alışveriş sepetinize paket paket doldurmamanız gereken iki şey var: Yeşil çay ve zeytinyağı! Bunlardan fazla miktarda almanız demek, uzun süre mutfakta duracakları anlamına gelir.

AÇMASANIZ DA...

Ve yeni araştırmalar, bu iki ürünün, kapaklarını hiç açmasanız bile, altı aydan sonra, hastalıklarla savaşan özelliklerinin büyük kısmını kaybettiğini gösteriyor. Yeşil çay; yaşlanmanın önüne geçmeyi, iltihaplanmalarla ve kronik hastalıklarla kendini gösteren enerji kaybıyla savaşmayı sağlayan özelliğini kaybediyor. Yani yeşil çayı az az alın, sık sık demleyin ve içerken içine biraz limon sıkın. Böylece yeşil çayın yararlarından en iyi şekilde yararlanmış olursunuz. Zeytinyağı da üç ya da altı ay rafta beklerse; kalp ve bazı kanser hastalıklarına neden olan serbest radikallerle savaşma özelliğini kaybeder.

Sabah / Prof. Dr. Mehmet Öz

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder