10 Aralık 2009 Perşembe

‘İlaç üretimi ticari oyun’


Prof. Dr. Küçükusta Modern Tıbbın sağladığı kolaylıkların değerini biliyor, ancak, Tıp ve ayrılmaz parçası ilaçlar konusundaki eleştirilerine kulak vermek gerekiyor
Adamın Biri Doktora Gitmiş... Gidiş O Gidiş!.. Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta’nın kitabının adı bu. Hayykitap etiketiyle çıkan ve Tıp alanındaki en ciddi konulara değinen kitap, Hoca’nın eğlenceli uslubu ile bir solukta okunabilecek bir yapıt aslında. Modern Tıbbın bir eleştirisi niteliğindeki kitap ilaç firmalarının emrine girmiş hekimlerin tuzaklarına düşmek istemeyenler için de bir rehber niteliğinde.

Tıp dünyasıyla içiçe giren ve yediğimiz her lokmadan içtiklerimize, sigaramızdan gribimize kadar her konuda verilen çelişkili mesajlarla nasıl yöneteceğimizi bir türlü bilemediğimiz yaşama alışkanlıklarımız konusunda bize rehber olabileceği düşüncesiyle Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta ile görüşmek istedik. Kitabını, hekimliği, ilaçları konuştuk.
“Türkiye’de hekim olmak”la başlayalım isterseniz...

Doktorluk belki de dünyanın en saygın mesleği idi bir zamanlar. Hekimler hastanın gözünde adeta Allah ve Peygamber’den sonra gelen kişilerdi. Hasta ve hekim arasında saygıya, sevgiye dayalı muhteşem bir ilişki vardı. Eskiden gururla ‘doktorum’ diyen meslektaşlarım şimdi artık neredeyse ne iş yaptıklarını saklar hale geldiler. Toplumda belki de en çok hakarete, saygısızlığa maruz kalan meslek, maalesef doktorluk oldu.
Bu “eskiden” dediğiniz döneme ait anılarınız da vardır herhalde...

Ballıdağ sanatoryumunda mecburi hizmet görevimi yaparken tedavi ettiğim fakir bir hastam vardı... İyi olup taburcu edilirken, bana utana sıkıla verdiği gofretin tadını 25 sene sonra bile unutmuş değilim. Bu benim aldığım en önemli hediye idi.
Kitap tam anlamıyla bir “Modern Tıp eleştirisi”...

İnsanlar Modern Tıp sayesinde rahat nefes alıyorlar, acı çekmiyorlar. Organ nakilleri, yapay organlar, kök hücre tedavileri ile yaratılan mucizeler hep Modern Tıbbın eserleri. Uzun sözün kısası, insanların Modern Tıp sayesinde rahat, sağlıklı ve uzun bir ömür sürdüklerini kimsenin görmezden gelmesi ve inkârı elbette mümkün değil. Ancak, bir de madalyonun diğer yüzü var. Modern Tıbbın mutlaka düzeltilmesi gereken yanlışları, olumsuzlukları ve hatta günahları var. Hem de pek çok. Bu kitap Modern Tıbbı kötülemek için değil, onun daha iyi olması için yazılmıştır.

Hekimlerden çok tepki aldınız mı?

Meslektaşlarımdan çok farklı tepkiler alıyorum. İçlerinde ‘Böyle gelmiş böyle gider’ ve ‘Alan memnun satan memnun, sana ne oluyor’ diye düşünenler de var. ‘Benim doktorum işini bilir’ veya ‘Hocam ekmeğimizle oynama ne olur’ diyenler de oluyor. ‘Hawaii’de havyar yerken iyiydi, şimdi ne oldu sana’ tarzında sorular da geliyor tabii ki.

Ama durumu en iyi anlatan, ‘Hocam, yeni kitabınız çıkmış. Acaba hangi firma dağıtıyor’ diye soran bir elektronik posta. Bence söz de burada bitiyor zaten.

Alternatif Tıp’a da sıcak bakmıyorsunuz ama...

Geçenlerde bir televizyon kanalında izledim; o ünlü otçulardan biri, isim vermeden, benim ‘modern tıbba karşı çıkışımı’ pek bir memnuniyetle anlatıyordu. ‘Profesörler bile Modern Tıptan şikâyetçi’ demeye getiriyordu. Evet, biz de şikâyetçiyiz ama bunun çaresi otta veya çöpte değil, yine Modern Tıpta. Aslında bu tür otçuların türemesinin sebebi de bizatihi ‘tabiatın şifalı elini görmezden gelen’ Modern Tıbbın kendisi. İlaç endüstrisi denetimindeki Modern Tıp kendi kasasına para getirmeyen tedavileri yok sayar veya tu-kaka eder.

Bitkisel ilaçlar da düpedüz ‘ilaç’tır
Siz “otçu” deseniz de, Türkiye’de Alternatif Tıp ürünlerine ilgi her geçen gün daha da artıyor. Bu ürünlerin yararları ve zararları konusunda neler söyleyeceksiniz?
Son yıllarda tüm dünyada yayılıyor bir ‘bitkisel tedavi modası.’ İlaçların bir hastalığa iyi gelirken başka organlara dokunması, bazen telafisi imkânsız zararlara yol açması insanları haklı olarak ilaç dışı tedavilere özendiriyor. Birçok hasta artık doktorundan ‘ilaç’ yerine ‘bitkisel ilaç’ istiyor. Çünkü bitkisel ilaçların, ‘faydası olmasa da, hiç değilse zararlı etkileri yok’ sanılıyor. Ancak burada gözden kaçırılmaması gereken çok hassas bir nokta var; o da şu: Fabrikaya girmiş, bir takım fiziksel ve kimyasal işlemlerden geçmiş, onlarca katkı maddesi eklenmiş, şurup, tablet, kapsül veya draje haline getirilip şişeye konmuş bir ‘bitkisel ilacın’ o çekindiğimiz ilaçlardan hiçbir farkı olmadığının farkında mıyız acaba? Bitkisel tedavi deyince, her zaman, herkesin pazardan, manavdan alıp yediği işlenmemiş, ambalajlanmamış, doğal haldeki yiyecekler anlaşılmalıdır. Kahverengi şişelere konup eczanelerde satılan ‘bitkisel ilaçların’ gerçek ilaçlardan hiçbir farklarının olmadığı asla unutulmamalıdır. Doğal tedavi elma yemektir, kuersetin hapı içmek değil. Doğal tedavi balık yemektir, balık yağı hapı içmek değil. Doğal tedavi domates yemektir, likopen hapı içmek değil...

Aşı isteriz diye ayaklanmaları gerekir
Modern Tıbbın günümüzdeki uygulamalarının ayrılmaz bir parçası ilaçları da eleştiriyorsunuz ama.
Baş ağrımızı anında gideren bir analjezik, vücudumuzdaki bir iltihabı yok eden bir antibiyotik, alerji komasından bizi hayata döndüren adrenalin, organ nakillerini mümkün kılan kortizon, şeker hastalarının hayata tutunmalarını sağlayan ensülin... Her gün onlarca hastaya ilaç yazan bir hekim olarak ilaca ‘karşı’ olmam nasıl mümkün olabilir?.. Ben ilacın sıradan bir ticari tüketim ürünü muamelesi görmesine karşıyım. Ben ilacın rekl�mına karşıyım. Ben ilaç tüketiminin özendirilmesine karşıyım. Ben ilaç tedavilerinin dayatılmasına karşıyım.
İlaçlar konusunda ‘küresel bir oyun’dan söz ediyorsunuz ama...

Bugün artık dünyanın her yerinde, insanlar sağlık sektörüne artık şüpheyle yaklaşıyorlar. Çünkü günümüzde Tıp, sadece “Tıp” değil. Dünya her yeni ilaç, aşı ya da tedavi yöntemi için ‘Acaba bu gerçekten işe yarıyor mu yoksa ticari bir oyunla mı karşı karşıyayız’ diye düşünüyor. Bence çok haklılar ve bu durum domuz gribi aşısı için de geçerli. Normalde insanların dünya çapında bir salgın varken ve ‘Neden aşı olamıyoruz, biz de aşı olmak istiyoruz’ diye ortalığı ayağa kaldırmaları gerekirken bedava sunulan aşıya karşı büyük bir güvensizlik var ve buna Başbakanımız da dâhil... Sanırım fazla söze gerek yok.

Sonuçta hepimiz, kitabınızın kapağındaki tasvirde olduğu gibi —farklı türden de olsa— ilaç şişelerine hapsedilmiş durumda mıyız?..

Kitabın kapağında gördüğünüz ilaç şişesinin içine hapsedilmiş olan ve önüne konan hapları yutmaya zorlanan kişi bir doktor da olabilir, profesör de, eczacı da, hemşire de, hastabakıcı da, sağlık bakanı da... İstisnasız hepimiz, ilaç endüstrisi tarafından böyle köşeye sıkıştırılmış veya şişeye tıkılmış durumdayız. Mesele budur

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder